18 Haziran 2016 Cumartesi

UMUTLAR




• Sen benim gökyüzümsün her gece yatmadan önce üstüme örttüğüm beni serin tutan, sarıp sarmalayan gökyüzümsün.

° Sen benim okyanusumsun. Her saniye bana yaşama fırsatı verensin.

• Sen ne renk olursan o renk olurum. Hikaye değişti. Ben gökyüzüne aşık oldum. Birbirimize sevdalı kalacağız. Kıyamet kopup yerle gök birleştiğinde ise kavuşacağız.

° Ya kavuşmak için  dualarla kıyameti yaklaştırıp tüm insanlığı öldürürsek?

• Bırak Gökyüzü ölsün hepsi. Zorlaşır duruma gelsin şartlar biz bir olalım da gerisi mühim değil.

° İşte istediğim cevap. Ruhumuz ne güzel bir be. Ölümüne derin bir Okyanus ve Gökyüzü.

• Uçsuz bucaksız bir Gökyüzü ve Okyanus.

° Hiç kimsenin değiller. Sadece birbirlerininler. Her gün, her dakika, her saniye, her salise birbirlerini izliyorlar.

• İçinde ölü gemileri suya düşen hayalleri taşıyan bir Okyanus ve sevdalısı ölü ruhların sığınma alanı duygusal Gökyüzü. Onlar ilk önce Allah'ın sonra sadece birbirlerininler.

° Onlar kavuşacakları günü bekliyorlar.

• Kavusana kadar Gökyüzü Okyanus'a surekli hediyeler yolluyor. Güneş, yağmurlar, renkler. Okyanus da bazen gökyüzüne ulaşabilmek için tsunami sıfatına sıkıştırıp dalgalarını en üste çıkarmaya çalışıyor. Oysa ki ruhlar bir olunca dalgalar ulaşmasa da olur.

° Ulaşmasa da olur tabi. Ruhlar bir. Ufuğa bak Okyanus. Orda birleşmişiz. Umutlar büyüyor. 

• Ufuk bizimdir. 

° Ruhlarımızı dışardan kilitleyip anahtarı sonsuz evrene attılar.

• Burdan dönüş yok...

° Burdan dönüş yok.!







Aramızda ki Kaşara Sor




Bir insanla tanışırsınız, tahmininizin aksine iyi anlaşırsınız sonra arkadaş olur birçok şey paylaşırsınız. İnsan ilişkileri bu ya bir kademe daha atlar ve dost olursunuz. Artık her şeyi paylaşma isteğiyle, her olay sonrası dostunuza sığınırsınız. Özet geçeceğiniz konuyu saatlerce anlatır daha sonra aynı konuyu defalarca sanki ilk kez konuşurmuşçasına tartışırsınız. Özel sırlarınızı birbirinize emanet edersiniz. Tam bir güven oluşur içinizde. Öyle ki bir araya geldiğinizde ortak yakın arkadaşlarınızın bile dedikodusunu yapar bundan da bir an bile pişmanlık duymazsınız. Çok klişe olacak ama birlikte ağlayıp birlikte gülmeye başlarsınız. Omzunuzu ıslatılır dostunuz sıkıntısıyla. Sizin de boğazınızda bir yumru oluşur, dertlenirsiniz. Bazı zamanlar yanlış anlaşılmalar olur aranızda, kavgalar edersiniz, birbirinize bağırır çağırırsınız, gönül koyarsınız hani nazınızda geçer ya bunu fırsat bilip naz yaparsınız. Ne yapar ne edilir bir şekilde tekrar barışılır. Her defasında barışılır. Çünkü birbirinizi çok iyi tanıyorsunuzdur. Karşınızdaki insanın samimiyetine güveniyorsunuzdur. Öyle bir gün gelir ki arkadaşlığınıza kara gölge düşüreceğini başından kestiremediğiniz bir şahsiyet dostluğunuzun dibinde bitiverir. İlk başlarda bu üçüncü kişi size sorun olarak görünmez. Aynı şekilde onunla da hep birlikte dalga geçersiniz, dedikodusunu yaparsınız. Bu üçüncü kişinin dostluğunuzu zedeleyemeyeceğinden emin olduğunuz için pek kale almazsınız. Ve hazin son başlar, kadim dostunuzu yavaş yavaş elinizden alır. Bunu hissetseniz de hakkında konuşmanız mantıksız olur. Çünkü ortada ne fol vardır ne yumurta. Beklersiniz. Artık üçüncü kişinin yaptıkları yüzünden tartışmaya ve sorunlar yaşamaya başlarsınız. İçten içe dostunuzda da büyük bir değişim vardır. Asla eskisi gibi olamayacağınızı gördüğünüzde arkadaşlığınıza son verirsiniz. Bundan sonrası ise daha acıdır. Dostunuz bildiğiniz, sizi tanıdığını düşündüğünüz, günlerinizi, aylarınızı, belki de yıllarınızı verdiğiniz insanın sizi aslında hiç tanımadığını anlarsınız. Saçma sapan bir nedenden dolayı dostluğunuza son verdiğiniz iddialarında bulunur. Değiştiğini ve artık olmayacağını anlatmaya çalışsanız da fayda vermez. Yolların ayrılması sonucu saçma sapan triplere giren dostunuz(!) sosyal medyadan size sallamaya başlar. Bir umursamazsınız iki sorun değil dersiniz ama nafile, o asla durmaz. Kafasındaki senaryo bellidir çünkü. Siz onu boş bir nedenden dolayı bırakmış vefasız insan konumundasınızdır. Kör olmuş gibidir. Anlayamaz haldedir. Gerçekleri gördüğünde ise her hata yapan insan gibi geç kalmış olacaktır.

Fark ettiyseniz konu arkadaşlık olduğu için araya paragraflar bile koyup bölmedim yazıyı. Eğer sizinde dostunuz dediğiniz bir insan varsa araya üçüncü kişileri almamak için kendinizi gerekirse parçalayın. Aranıza girme aşamasındaysa ve eğer dostunuz henüz kör olmadıysa hayatınızdan onu çıkarmaya çalışın. Ama sonradan geleni mutlaka atın. Geç kalmadan bir an önce yapın. Araya paragraflar bile koymayın.

Hele ki bu durumu yaşayanlardan bahsetmiyorum bile. Onlar zaten en içeri yerlerden anladılar beni.

Sizin olanı koruyun, gözetin. Abartmadan işinizi halledin.

Doğru kişiye yapışın bırakmayın. Yanlış kişilerle zaman harcayıp doğruları yitirmeyin. Her zaman hatasız olduğunuzu düşünmeyin.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…

7 Mayıs 2016 Cumartesi

Bütün günahlarım sana.





İlk aşkıma acıyorum. Aynı zamanda kendime de acıyorum. Ne ben onu sevdiğim gibi birini sevebileceğim ne de o benim onu sevdiğim gibi sevilebilecek. Gerçekten bunun sebebi beni sevmemiş olması değil. Bunun sebebi onu hayatı boyunca en saf ve güzel şekilde seven insana ciddi önyargılarla yaklaşıp onun tüm aşkını söndürmüş ve büyük beddua almış olması. Aslında şimdi olsa beddua etmezdim. Ama o zamanlar o kadar çok âşıktım o kadar çok seviyordum ki bütün sevgim nefrete dönüşünce katlanılmaz derecede bana zarar vermeye başladı. Bana gelen zarardan dolayı onunda zarar görmesini istedim. Elimden yapacak bir şey gelmeyince de bedduaya sarıldım. Oysaki beddua zayıf insanlara özgü bir söz kalabalığıdır. Ben ise oldukça zayıf bir bünyeye sahip olduğum için her canım yandığında daha çok beddua ettim daha çok bitkin düştüm. O hayatım boyunca en çok nefret ettiğim 2. insan oldu. Her ne kadar şuan karşılaşsak selam verecek kadar hissiz olsam da ona karşı, bir ara ciddi bir nefret besledim.


Peki, bu nefret kime zarar verdi? Ona mı? Hayır bana. Ruhuma. Ciğerlerime kadar canım yandı. Onu karşılıksız severken yanmadığı kadar çok yandı canım ondan nefret ederken. 
Nefret, yalnızca çok sevdiğiniz, değer verdiğiniz insanlara karşı beslenebilecek bir duygu. Tanımadığınız ya da önem vermediğiniz ama nefret ettiğinizi sandığınız insanlar aslında sadece hoşlanmadığınız varlıklardan ibaret. Nefret kelimesini bu kadar küçük kalıplara sokamazsınız. O kalıba sığmayacak kadar büyük ve güçlü bir duygudur çünkü. Hatta bazen kâinatın yaratılış sebebi olan aşk duygusundan bile ağır basar. 


Defalarca kez ona kafamda bütün kötü hislerimle işkenceler ettim. İlk başlarda bu gerçekten hıncımı almama yetiyordu. Hatta beni mutlu bile ediyordu. Bir süre sonra nefretim bana yük olmaya başladı. Sanki sol tarafıma bir ağırlık çökmüştü. Beni dipsiz bir kuyuya doğru çeken bu çekim kuvvetini yavaşken hissedebilseydim eğer belki güçlü kökleri olan bir ağaca tutunur bu akımdan kurtulabilirdim. Ama ben bu çekim güçlendikçe nefretin nirvanasına çıkmaktan haz duyuyordum. Çok büyük bir hata yaptığımı anlamam için kuyudan yuvarlanmam kuyunun kenarlarına kafamı vurmam, kanatmam gerekti.
Bir anda haz duymaya başladığım nefret bana ağır geldi. Yıktı. Darmaduman etti. Harabeye döndü içim. 

Hayatımda ilk kez ciddi manada yıkılmış ve sessizleşmiştim. Her şey gözüme saçma görünmeye başlamıştı. Kim gerçekten mutluydu ki? Biz niye yaşıyorduk? Ben ne zaman mutlu olacaktım? Niye insanlar bu kadar çirkindiler?


Bu sorularla ve ona karşı olan nefretimle boğuşurken kendimden nefret eder bir hale geldim. En az 1 yıl kadar ruhsal sorunlarımla tek başıma boğuştum. 
Şanslıyım ki, sorunlarla boğuşmakta artık beni dünya markası haline getiren bir yapıya sahip olmamı sağladı şu an anlattıklarım ve tüm yaşadıklarım. 


Belki bir gün size şu dünyada en çok nefret ettiğim 1. insanı da anlatacak cesareti bulurum kendimde. Onu anlatabilmem için büyük bir duygu patlamasına ve cesarete ihtiyacım olacak.
Ama bu paramparça edici duyguyu şu sıra kimseye hissetmiyorum. Kendimi paralamama, ondan nefret etmeme değecek, beni bu denli zorlayacak birisi yok hayatımda. Umarım da tam zamanı gelmeden olmaz.


Yinede nefret hala bana kendimi güçlü hissettirebilen bir duygu. Evet, ben kimseden nefret etmiyorum ama benden nefret eden çok insan tanıyorum. Bu kişiler beni seven insanların bana verdiği güçten çok daha fazlasını veriyorlar. Onlara saygı duyuyorum. Tüm samimiyetimle.
Bugünün şarkısı Hande Yener – Yalanın Batsın olsun o zaman. Bilgisayarımda ki eski müzikleri kurcalarken bu şarkıya denk gelip boş Word sayfasına bakarken beni ilhama getiren şarkı oldu. Doğrusu anlattıklarımla ve yaşadıklarımla pek bir ilgisi yok bu şarkının. Ama nedensizce bende bunları yazma arzusu uyandırdı.


Son olarak;
Nefret etmeyin, nefret edilin.


Sevgilerle…

12 Nisan 2016 Salı

Niye güvendin?





Büyük şeyler beklemeyi bırakalı çok uzun zaman oldu. Her zaman iyi düşünen, en güzelini bekleyen ben, beklentilerimin sonunda istediğimi alamadığımı gördükçe tamamen beklentilerimi düşürdüm.

Kimseden beni çok sevmesini, bana iyi davranmasını, beni mutlu etmesini beklemiyorum. İsteyen istediği gibi hareket eder ve ben de olması gerektiği gibi davranırım.

Hayatımda beklentilerimi düşük tutmaya başladığımdan beri daha rahat ve daha mutluyum. Bakın hayallerimden vazgeçtim demiyorum. Bu çok ince bir çizgi. Kimseden bir şey görmeden hayallerime ulaşabilirim. Ulaşacağım.

Sıkıntı yaratılmış insan denen varlıklarda ve ben artık onlara nasıl muamele edeceğime karar vermiş durumdayım.

Birilerinden sürekli iyi olmasını beklemek onu kafanda mükemmel bir kalıba sokup o kalıptan biraz uzaklaşınca sen değiştin, beni hayal kırıklığına uğrattın gibi cümleler sarfetmek kesinlikle karşıdaki insana büyük haksızlık. ‘’Mükemmel değilim arkadaş. Kusurluyum ben. Evet beni çok yanlış tanımışsın. Hıhı bana boşa değer vermişsin. Tabi sen en iyisini bilirsin ben senin gibi birine layık değilim. Tamam mı? Susacak mısın artık? Kim sana bana güven dedi?

Eğer fazla beklenti içine girip karşıdaki insanı ilahlaştırırcasına doğru görürseniz bu cümleler, yaşadığınız tüm kötü duygular hakkınızdır. Belki de daha fazlası.

Mutlaka üzüleceğiz, hayal kırıklığına uğrayacağız. Yanlışlar yapacağız. Bizleri birileri, bir şeyler üzecek. Ama bizi kim üzecek, ne kadar üzecek buna biz karar vereceğiz.

Gerçekçi olmanın vakti gelmiştir.

Bize küçüklüğümüzden beri anlatılan masalları hayata geçirmeye çalışmayı kesin. Çünkü acı olsada bizim bizi en zor anımız da sahiplenecek bir iyilik perimiz yok, sihirli saçlarımız yok. Büyülü dünyalarda gezinmeyi bırakın ve beyninizi kullanın.

Ufak şeylerle mutlu olun. Kalbinizi, ruhunuzu ferah tutun. Mutlu olun…

22 Şubat 2016 Pazartesi

Dengesiz




Konuşmadan anlaşabildiğim insanların yeri bende çok ayrıdır. Çünkü sözcükler bazen düşünüleni, istenileni ifade etmeye yetmez.

Şöyle bir bakınca çok konuşan bir tip olsam da mimiklerimle çok daha fazla şey anlatırım. Bu zamana kadar ki gerçek anlamda yakın arkadaşlarımın hepsi benim konuştuklarımın ötesinde beni hisseden bilen insanlardır.

Geçenlerde çok melankolik bir günün yoğunluğuyla evde yalnız  başıma delice yazı yazarken zilin uzun yıllar sonra bayat gelen sesiyle maalesef düşünce dünyamdan çıkmak zorunda kaldım. Söve söve, asık suratla kapıyı açarken bizim Çapoon'un geldiğini farkedip sıcak bir gülümseme  yolladım. Ama o buna rağmen ben daha hiç konuşmadan 'sen de bir şey var.' , 'solgun görünüyorsun.' , ' iyi misin?' gibi cümleleri peşpeşe her zaman ki heyecanlı tavrıyla sıraladı.

İşte tam o an gerçekten neden hala hayatımda olduğunu bir kez daha anladım. Beni gerçekten mükemmel denilebilecek derece de tanıyor ve biliyordu.


Genel olarak kolay arkadaşlık kurabilirim fakat ilişkiyi dostluğa veya başka bir yerlere çekebilmem için karşımdakinin kötü huylarımı kaldırıp kaldıramamasını denerim.

Eğer birinin samimiyetine inanmak, güvenmek istiyorsam onu sinirinin son raddesine kadar zorlarım. Bu öyle sıradan bir zorlama olmaz. Bu testin sonunda gerçekten nasıl davranışlar sergilemem gerektiğine karar veririm.

Düşünüyorum da 10 sene boyunca sürekli Çapoon'u denedim. Ne olursa olsun bir şekilde tekrar bir araya geldik eskisinden daha da kuvvetli bir bağla.

Sanırım Çapoon...

Böyle giderse bir ömür bana katlanmak zorunda kalacak.



Daha yeni arkadaşlarımdan ise Airbag'i çok denedim son 6 aydır. Ama öyle böyle değil. Bu denemelerimde sadece birkaç tanesinde beni kırdı. Ama kırdığı yerleri yara bandıyla tamir etti. Sıradan bir yara bandıyla. Size garip gelebilir ama ben ruhumun kırılıp amatörce onarılmış halini daha çok sevdim.

Airbag'in beni tamamen tanımaya başladığını hissediyorum ve tanıdıkça benden uzaklaşmak yerine daha da yaklaşıyor.

Ona kimi zaman çok egolu, çok ilgisiz, çok sinirli, çok bencil davrandım. Kimi zaman da bunların tam tersi yaklaştım.

Aslında bunların hepsini bilerek yapmadım. Kişilik olarak dengesiz biriyim.

Ama bütün dengesizliklerime katlanıyor.

Bu güzel.
Hem de çok güzel...



İnsanlar denenmekten ve ders almaktan hoşlanır dostlar. Hayatınız için kendi kurallarınızı koyun ve ruhunuz darma duman olsa da netliğinizi gösterin insanlara. Çünkü saf bir şekilde insanlara güvenip yaralarınızı göstermek sizi sonunda büyük bir hüsrana uğratır.

Deneyin. Kararlar verin. Uygulayın.

Zamanın geldiğini hissettiğiniz an doğru zamandır.

Kendinizden yanlış insanlar için ödünler vermekten kaçının...



Günün Şarkısı : Mabel Matiz - Zor Değil

17 Şubat 2016 Çarşamba

Bir Gün Tamamen Gideceğim...





Bugün gerçekten bir çok şeye kırıldım. Canımın yandığını anlık olsa da hissettim. Bu benim için büyük bir gelişme çünkü ben duygularımın tamamen öldüğünü düşünmeye başlamıştım.

Kendi ruhumu kanatmayı severim. Sürekli beni üzen şeyleri düşünmeyi, konuşmayı  ya da beni üzen şarkıları dinlemeyi severim.

Çünkü mutluluk kadar hüzünlerede ihtiyacım var ve hüzünlenmediğim zaman ilham da gelmiyor. Yazdıklarımı siliyorum, yırtıyorum sayfaları.

Ne kadar zamandır bloğa yazmıyorum bilmiyorum ama oldukça fazla denedim bloğa yazabilmeyi. Her fırsatta kendimi zorladığım halde istediğim gibi yazamadım.

Ne düşünüyorum biliyor musunuz? Değer verdiğim insanların söylediği laflara yeterince sinirlenip kırıcı cevaplar vermediğim zaman kendime zarar veriyorum. Maddi zarardan bahsetmiyorum, tamamen manevi.

Ben her önüne gelen değer verebilen insanlardan olamadım hiç. Ciddi manada değer verebilmem için uzun sürelerin, uzun yaşanmışlıkların geçmiş olması gerekiyor. Diğer türlü ısınamıyorum. Yapamıyorum.

Değer vermek zorunda olduklarım var. Çok fazla şey yaşamasakta uzun süredir bir arada olduğum için katlandıklarım, çok şey yaşadığımız halde beni son sinir raddeme kadar zorlayanlar var bir de.

Keşke benim onları tanıdığım kadar onlarda beni tanıyabilseler.





İSİMSİZ

Biri sana sorsa;
Sana, beni sorsa;
Gitti, der misin?
Gittiğimi söyler misin?
Gidiyorum ben sana
Benimle gider misin?

Özdemir Asaf


Bazı zamanlar "Artık katlanamayacağım." diye bağırıp ayaklarımı popoma vura vura kaçmak istiyorum...

Devamı gelmiyor. Sadece istemekle kalıyorum.

Ama o gün geldiğinde arkama bile bakmadan, nefes nefese kalsam bile, her şeyden herkesten kaçacağım. Bir anda, hiç beklenmiyorken yapacağım. Zaten hayatım boyunca verdiğim en güzel kararları hiç beklenmeyen anlarda verdim. Üzerinde çok fazla düşündüğüm, türlü stratejiler kurduğum olaylarda istediğim sonucu elde edemiyorum.

Bir gün tamamen gideceğim.

Arkamda kalan herkesin canı cehenneme. İstedikleri kadar konuşabilirler hakkımda. O zaman hiç sorun etmem. Ne b*k yerlerse yesinler.


Bazen sadece bırakıp gitmek gerekir dostlar. Kendi dumanınızda boğulmadan uzaklaşmak gerekir. Tıpkı bir korkak gibi.

Bunu yapamayan korkakların yanında yaptığınız çok asil bir hareket olacaktır.

Gidin, kaçın ve mutlu olun. Eğer istediğiniz yere istediğiniz şekilde gittiğiniz halde mutlu olamazsınız o da sizin ayıbınız olsun.



Günün şarkısı: Kazım Koyuncu - İşte Gidiyorum

Sevin, sevilin.

Ya da istediğinizi yapın...




12 Ocak 2016 Salı

Darma Duman




Mutsuzum. Hayatımda hiç olmadığı kadar mutsuzum. Umutsuzum. Hissizim. Hedefsizim. Amaçsızım. Ruhsuzum.

Tam anlamıyla kendi iç dünyamda kaybolmuş durumdayım. Zorunda olduğum şeylerin hiç birisini yapmıyorum. Tamamıyla boşladım.

Eskiden her şeye gülen neşeli kız kayboldu.

Gülerken bir anda uzaklara dalıyorum. Sürekli düşünüyorum. Düşünmemi engelleyemiyorum. Dikkatim çabuk dağılıyor. Kafam sürekli meşgul.

Etrafımda bir çok kişi sen eskisi gibi gülmüyorsun, konuşmuyorsun demeye başladığından beri kendimi analiz ediyorum.

Haklılar. Hemde yerden göğe kadar.

Berbat bir haldeyim.

Dışım değil belki ama içim 60 yaşında bir kimsesiz gibi.

Aşık olamıyorum. Kimseyi sevemiyorum. Kimseye güvenemiyorum. Hiç kimse umrumda değil. Çabuk sinirleniyorum.

Aslında bazen düşünüyorum da ben aşık olabilirim. Evet, istersem her şeyi yapabilirim.

Ama bunun için istemem gerek, umut gerek.

Bana umut veren bir şeyler gerek.
Bana umut veren biri gerek.
Şimdi asıl sorunumuz nasıl biri bana umut verebilir, beni mutlu edebilir?

Ruhu beyaz olan biri.
Yalansız.
Sevgi dolu.
Sadık.
Saf hatta salak olan biri.
Saçma sapan olsa da dünyanın güzel bir yer olduğuna inanan biri olmalı. Ki bu sayede bana da ışık olsun.
Öyle biri olmalı ki beni yormamalı.
Yeterince yorgunum ve bitkinim.
Eglenceli biri olmalı.
Sürekli gülmeli.
Beni gülüşüne güldürmeli.

Kısacası benim eski halimden bile daha beyaz biri olmalı. Ancak o zaman beni bu darma duman halimden kurtarabilir.

Peki ya ben böyle birini bulabilecek miyim?

Hiç umudum yok...


******************************************


Bugün ki şarkılar

Barış Diri - Yine Gönlüm Karardı

R. City ft. Adam Levine - Locked Away